Kaygı (anksiyete), bireyin bir tehdit,
tehlike ya da belirsizlik durumu karşısında hissettiği endişe, huzursuzluk ve
gerginlik halidir. Genellikle geleceğe yönelik olumsuz beklentilerle ilişkili
ve güvenliğimizi tehdit eden durumlara karşı hazırlıklı olmasını sağlamak
amacıyla ortaya çıkan doğal bir duygudur
Sınav kaygısı ise öğrencinin sınav öncesinde ve sınav sırasında hissettiği yoğun endişe ve stres halidir. Hafif düzeyde bir sınav heyecanı aslında normaldir; hatta çocuğun sınava önem verdiğini ve motive olduğunu gösterir. Ancak sınav kaygısı dediğimiz şey, bu heyecanın çok güçlü bir hale gelerek çocuğun performansını olumsuz etkilemesi durumudur. Örneğin, bazı öğrenciler sınava günler kala “ya başaramazsam” korkusuyla uyku bile uyuyamaz hale gelir, elleri titrer, kalbi hızlı hızlı atar. Sınav anında da zihinleri bulanır, konsantre olmakta zorlanırlar. İşte bu noktada, normal heyecanın ötesinde, performansı sekteye uğratan bir kaygı söz konusudur.
Bu öyle bir kaygıdır ki öğrencinin sınav için öğrenmiş olduğu bilgileri bile sınav anında etkili şekilde kullanmasını engelleyebilir ve başarısını düşürebilir . Yani çocuk aslında bildiği soruları bile, aşırı heyecandan ve endişeden dolayı yapamayacak duruma gelebilir.
Kaygının Performansa Etkisi – Ne Zaman Faydalı, Ne Zaman Zararlı?
Şimdi önemli bir noktaya değinelim: Kaygının öğrencinin sınav performansına etkisi. Kaygı her zaman kötü müdür? Aslında hayır. Doğru düzeyde, kontrol edilebilir düzeyde bir kaygı çocuğun performansı için faydalı bile olabilir. Uzmanlar, optimum düzeyde yaşanan kaygının bizi motive ettiğini ve daha iyi hazırlanmamızı sağladığını belirtiyor. Bir öğrenci hiç kaygı duymuyorsa, sınavı tamamen umursamıyor olabilir; bu durumda çalışma isteği de olmayabilir. Azıcık bir heyecan ve endişe ise harekete geçirici bir güç sağlar: Öğrenci sınavı ciddiye alır, derslerine odaklanır, “Daha çok çalışayım ki iyi yapabileyim” diye düşünebilir.
Ancak her şeyin fazlası nasıl zarar veriyorsa, kaygının fazlası da öyledir. Kaygı düzeyi belirli bir eşiği aşarsa, performansı düşürmeye başlar. Bir noktadan sonra öğrenci için kaygı artık motive edici olmaktan çıkar, kontrol edilemeyen bir panik haline döner. Bu durumda öğrenci gerçek potansiyelini sınavda gösteremez. Bildiği konuları unutur, kolay soruları bile kaçırabilir. Aşırı kaygılı bir zihin, sanki kilitlenir: Dikkatini soruya vermek yerine “ya yapamazsam ya yetiştiremezsem” düşüncesine kapılır. Sonuçta dikkat ve konsantrasyon bozulur, okuduğunu anlamada güçlük başlar, zihinsel beceriler zayıflar.
Şunu unutmayalım: Kaygı, dozunda olduğunda yararlı; doz aşımında ise zararlıdır. Biz bu yayında kaygıyı sıfıra indirmeyi değil, yönetebilmeyi hedefliyoruz. Çünkü sınav öncesi hiç kaygı olmaması gibi bir durum gerçekçi değil – en başarılı öğrenciler bile önemli bir sınav öncesi biraz heyecan duyar. Amacımız, bu heyecanın çocuğun kontrol edebileceği seviyede kalmasını sağlamak ve onu motive edici bir güç olarak kullanmasına yardımcı olmaktır
Neden olur?
Sınav kaygısının birden fazla sebebi olabilir. Her öğrenci için tetikleyici farklı olsa da genellikle altında başarısızlık korkusu yatar. Öğrenci, sınavdan düşük not alırsa kendi değerinin azalacağını veya ailesini hayal kırıklığına uğratacağını düşünüp kaygılanır. Özellikle sınava aşırı anlam yüklenirse – sanki hayatının dönüm noktasıymış gibi – çocuk için bu durum bir “ya kazanamazsam hayat biter” senaryosuna dönüşebilir. Gerçekçi olmayan, olumsuz düşünce biçimleri sınav kaygısında önemli rol oynar. Örneğin, “Kesin sınıfta herkes benden yüksek alacak”, “Matematikte başarılı olamazsam kimsenin yüzüne bakamam” gibi düşünceler çocuğu kaygıya sürükler.
Bunun yanı sıra mükemmeliyetçilik de kaygıyı körükleyebilir. Kimi öğrenciler her sınavdan en yüksek puanı almayı bekler ve bundan aşağısını kendine yakıştırmaz. Bu yüksek standartlar, doğal olarak, sınav öncesi gerginliği artırır. Aile baskısı ve beklentileri de önemli bir etkendir. Örneğin, etrafından sürekli “Sen çok zekisin, kesin birincilik bekliyoruz” mesajını alan bir çocuk, ya bu beklentiyi karşılayamazsam diye endişe duyabilir. Ya da tam tersi, ailesi başarısızlık durumda çok üzülecek veya kızacak diye korkan bir çocuk da yoğun sınav kaygısı yaşayabilir.
Bazı durumlarda yetersiz hazırlık veya kötü çalışma alışkanlıkları da kaygıya neden olur. Eğer öğrenci son ana kadar çalışmaları ertelemişse veya konulara hakim değilse, sınava yaklaştıkça “keşke daha fazla çalışsaydım” paniği yaşar. Bu da sınav kaygısını besler. Son olarak, kişilik yapısı da etkili olabilir: Kaygıya yatkın, her konuda çok endişelenen çocuklar, sınav konusunda da diğerlerine göre daha fazla kaygı hissedebilirler.
Özetle, sınav kaygısının temelinde çocuğun sınava atfettiği olağanüstü önem, başarısız olma düşüncesi ve çevreden (aile, okul, arkadaş çevresi) gelen baskılar bulunuyor. Bunun üzerine bir de hazırlık eksikliği veya çocuğun kendi yapısal hassasiyeti eklenirse, kaygı iyice yükseliyor.
3. Sınav Kaygısının Belirtileri (Bedensel ve Duygusal)
Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerde çeşitli bedensel ve duygusal belirtiler görülebilir. Bir anne baba olarak, çocuğunuzdaki bu belirtileri fark etmek önemlidir. Çünkü bazen çocuk duygularını açıkça ifade edemese bile vücudu ve davranışları size bir şeylerin yolunda gitmediğini anlatabilir.
Örneğin, sınavdan önce veya sınav sırasında çocuğun kalbi hızlı hızlı çarpabilir, nefesi daralabilir. Elleri titreyebilir, avuç içleri terleyebilir. Mide bulantısı veya karın ağrısı çok yaygındır – birçoğumuz çocuğumuzdan “Mideme kramp giriyor” gibi şikayetler duymuşuzdur. Başı dönebilir veya baş ağrısı yaşayabilir. Ağız kuruluğu da heyecandan kaynaklı görülebilir. Bazı öğrencilerde kas gerginliği veya vücutta uyuşma hissi de olabiliyor. Hatta aşırı kaygı yaşayan kimi öğrenciler sınav öncesi hasta gibi hissedebilir, örneğin ateşi çıkmasa da “üşüyorum, ter basıyor” diyebilirler. Tüm bu bedensel belirtiler, aslında vücudun stres karşısında verdiği normal tepkiler; ancak yoğunluğu arttığında çocuk için gerçekten rahatsız edici hale gelir.
Kaygı, çocuğun davranışlarına da yansır. Örneğin, ders çalışmayı erteleme veya tamamen bırakma şeklinde bir davranış görebilirsiniz. Çocuk aslında kaygıdan bunaldığı için dersin başına oturmaktan kaçar hale gelir. Ya da çalışsa bile dikkati çok dağınık olur; 5 dakika çalışıp 10 dakika hayallere dalabilir. Uyku düzeninde bozulma çok yaygındır: Geç saate kadar uyumaz veya uyuyamaz, sabahları uyanmakta zorlanır, uykusu bölünür. İştah değişimi de olabilir; bazı çocuklar stres altında iştahını kaybeder, doğru düzgün yemek yemezken bazıları da tam tersi stresten sürekli atıştırmak ister. Okul başarısında ani düşüş de önemli bir işaret olabilir: Çok çalıştığı halde deneme sınavlarında kötü sonuçlar alıyorsa veya sözlülerde, quizlerde beklenmedik hatalar yapıyorsa kaygı performansını etkiliyor olabilir. Bir diğer belirti, sınav hakkında konuşmaktan kaçınma davranışıdır. Eğer çocuğunuz sınav konusunu açtığınızda hemen konuyu değiştiriyor, “Lütfen bahsetmeyelim” diye tepkiler veriyorsa, muhtemelen o konuyu düşündükçe kaygısı artıyor demektir. Bazı çocuklar da tam tersi, sınav hakkında takıntılı biçimde konuşup sürekli “Ne olacak, ya şu olursa” diye aynı endişeleri dile getirebilirler. Yani her çocuk kaygısını farklı gösterebilir, ama hem bedensel hem duygusal ipuçlarını bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Eğer saydığımız bu belirtilerin birçoğunu çocuğunuzda gözlemliyorsanız, “sınav kaygısı” onun için ciddi bir sorun haline gelmiş olabilir.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.